SAM-ART KÜNDEKARİ SAM-ART KÜNDEKARİ

700 yıllık kapıların son ustası


Touch İstanbul dergisi yeni sayısında, Türkiye'deki son kündekari ustası Mehmet Ali Tüfekçi'ye yer vermiş.200 yıllık aile sanatını Maltepe'deki Samart adlı atölyesinde iki oğluyla birlikte yaşatmaya çalışan Tüfekçi, yurt içi ve dışında pek çok caminin ve villanın kapılarını yapıyor. BizeSelçuklulardan miras kalan, el emeği ile şekillendirilmiş küçük ahşap parçaların, çivi ve tutkal kullanmadan geçme tekniğiyle bir araya getirilmesinden oluşan kündekari kapılar, 700 yıl kadar yaşayabiliyor. Tüfekçi'nin kapıları, ABD, Fransa ve Almanya'daki pek çok malikânenin girişini süslüyor.

Selçuklu'nun Mirası Mehmet Ali Usta'ya Emanet


Kültür Bakanlığı'nın resmi simgesi olan "kündekâri" sanatının üniversitelerde kürsüsü yok, ama Mehmet Ali Usta Selçuklu mirasını Maltepe'de küçük bir atölyede yaşatmaya çalışıyor.

ÜRÜN DİRİER / urund@merkezdergi.com.tr

Mehmet Ali Tüfekçi, son üç-beş kündekâri ustasından biri. Maltepe'deki atölyesinde ürettiği ahşap kapı, merdiven ve mobilyalarla bu geleneksel sanatı hem yurtiçinde hem de yurtdışında tanıtmaya çabalıyor yıllardan beri. Bilmeyen için kündekârinin ne olduğunu da söyleyelim: Küçük küçük yüzlerce ahşap parçayı, geçme tekniğiyle tutkal kullanmadan biraraya getirerek uygulanan ve Selçuklular'dan miras bir sanat. Özellikle cami kapılarında kullanılıyor aslında ama Mehmet Ali Usta'nın emekleri ile villa kapılarına da taşınmış bu sanat! Geçme tekniğiyle yapılan kapıların sırrı ise yüzlerce yıl hiç eskimeden tüm hava koşullarına direnç gösterebiliyor olması. Bunun nedeni geçmeli parçaların kolaylıkla esneyip toparlanabilmesi. Hatta büyük bir kapı-kilit markası, ustaya "Biz ne yaparsak yapalım dış şartlara dayanıklı kapılar üretemiyoruz. Bize bu işin sırrını öğret" teklifinde bulunmuş. Ama Tüfekçi el emeği göz nuru sanatının "fabrikalaşmasını" istememiş. Bu sanatı yaygınlaştırmak için de az uğraşmamış. Kültür Bakanlığı'na defalarca üniversitelerde bir kündekâri kürsüsü kurulması için yazı göndermiş. "Gelin gençleri yetiştirelim, sonra da bu sanatımızı yurtdışına yayalım" demiş ama hiçbir olumlu yanıt alamamış. "Nalbantlık okulu bile var ama bizim geleneksel sanatımız kündekârinin bir kürsüsü yok. Biliyorsunuz, Kültür Bakanlığı'nın resmi amblemi kündekâridir ama sorsanız bu sanatın ne olduğunu bile bilmezler" diyor Tüfekçi. Ancak kısa bir zaman önce umut vaat eden bir gelişme yaşanmış. İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü Rölöve Anıtlar Müdürü Hüseyin Kaya, bir kündekâri kürsüsü kurulması yönünde çalışacağı sözünü vermiş Tüfekçi'ye. Kündekâriye yurtdışında önem verildiğini söyleyen Mehmet Ali Usta, "Almanya'da bir fuara katıldım. Bir günde dokuz kapı sattım. El emeğine değer veriyorlar" diyor. Londra'da bir camiye, Fransa ve Almanya'da birkaç malikaneye atölyesinden kapı gönderdiğini söyleyen Tüfekçi, hem Arabi hem de Selçuklu tarzında kündekâriler yaptığını söylüyor. Arabi tarz orantısız geometrik şekillerden oluşuyor. Selçuklu tarzı ise küçüklü büyüklü düzgün dikdörtgenlerden. Bunun bir anlamı var Mehmet Ali Usta'ya göre: Bu, küçük büyük herkesin aynı yolda Allah'a ve Devlet'e hizmet ettiğini gösteriyor. Tüfekçi'nin kapılarında 300 küçük parça biraraya geliyor. "Dedem 1920'lerde Rize'de cami kapıları yaparak başlamış bu işe. O zamanlar teknik yetersizlikler yüzünden sadece kapının küçük bir bölümünü kündekâri tarzda yapıyormuş. 80 parça kullanıyormuş" diyor. Atölyede ayda 10 bin parça üretebildiklerini söyleyen Mehmet Ali Usta, çırak yetiştirmenin de zor olduğunu anlatıyor.

Bu kapılar 700 yıl yaşıyor


El emeğiyle şekillendirilmiş ahşap parçaların, çivi ve tutkal kullanmadan geçme tekniğiyle bir araya getirilmesinden oluşan, Selçuklular’dan miras kündekari sanatı, Maltepe’de Samart adlı bir atölyede Mehmet Ali Tüfekçi Usta’nın sabrıyla yaşıyor. Babasından devraldığı 200 yıllık aile sanatını günümüze taşımaya çalışan Mehmet Ali Tüfekçi, yaptığı kündekari kapılarla tanınıyor. Yurtiçinde ve yurtdışında pek çok camiye kündekari sanatının inceliklerini kullanarak kapı, pencere, minber ve vaiz kürsüleri yapan Tüfekçi, yurtdışındaki malikanelere, yurtiçindeki köşk, yalı ve villalara da iş yapıyor. Kültür Bakanlığı’ndan kündekari ustası belgesi alan tek isim olan Tüfekçi, bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda kalmış, hepi topu son üç beş kündekari ustasından biri. Hatta bir kapıyı hiçbir bölümünde tutkal kullanmadan yüzde 100 kündekari tekniğiyle yapabilen tek usta da diyebiliriz. Kündekari tekniğiyle yapılmış bir kapının ömrünün, mevsim şartlarına göre esneyip daraldığı için en az 300-400 yıl olacağını söyleyen Mehmet Ali Usta, sanatını yalnızca iki oğluna öğretmiş, yabancılara öğretmiyor. Yaptığı her kapıya ayrı bir kapı kolu işleyen, bir kapı kolunun benzerini bir daha yapmayan Mehmet Ali Usta, geleneksel motiflerin yanı sıra, bazen kendi hayal dünyasından desenler de ekleyerek, bu ahşap süsleme sanatını günümüze uygun bir forma sokmaya çalışıyor. Zanaatini idame ettirebilmek için hepsi birer sanat eseri sayılan yapıtlarını çoğu zaman maliyetine de satan Tüfekçi, karaağaç, meşe, abanoz, dişbudak, kayın ve maun gibi ağaçlar kullanıyor.

Sanatının fabrikalaşmasını kesinlikle istemiyor

Büyük bir kapı- kilit markası Mehmet Ali Usta’ya “Biz ne yaparsak yapalım dış şartlara dayanıklı kapılar üretemiyoruz. Bize bu işin sırrını öğret” teklifinde bulunmuş üç-beş yıl önce. Ama Tüfekçi el emeği göz nuru sanatının fabrikalaşmasını istememiş. Bu zanaati yaygınlaştırmak için de az uğraşmamış. Tüfekçi, “Nalbantlık okulu bile var ama bizim geleneksel sanatımız kündekarinin bir kürsüsü yok. Biliyorsunuz Kültür Bakanlığı’nın resmi amblemi kündekaridir ama sorsanız bu sanatın ne olduğunu bile bilmezler” dese de kısa bir süre önce umut vaat eden bir gelişme yaşanmış. İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü eski Rölöve Anıtlar Müdürü Hüseyin Kaya, bir kündekari kürsüsü kurulması yönünde çalışacağı sözünü vermiş. Burada mimarlara kündekari dersleri verilecekmiş önümüzdeki yıl. Mehmet Ali Usta da hocalardan biri olacak elbette.

Malikanelere kapı yapıyor

Kündekariye yurtdışında çok önem verildiğini vurgulayan Mehmet Ali Usta, “Almanya’da bir fuara katıldım. Bir günde dokuz kapı sattım. El emeğine değer veriyorlar” diyor. Londra’da bir camiye, ABD, Fransa ve Almanya’da malikanelere kapı gönderen Tüfekçi, hem Arabi hem de Selçuklu tarzında çalışıyor. Arabi tarz orantısız geometrik şekillerden oluşuyor. Selçuklu tarzı ise küçüklü büyüklü düzgün dikdörtgenlerden. Bunun bir anlamı var Mehmet Ali ustaya göre. Bu, küçük büyük herkesin aynı yolda Allah’a ve Devlet’e hizmet ettiğini gösteriyor. Dedik ya bu işi dededen devralmış Mehmet Ali Usta. “Dedem hep derdi ki, ahşabı kullandığınızda birbirine denk gelen yerleri dilin damağına nasıl oturuyorsa öyle oturacak. Cam, suyla nasıl birleşiyorsa öyle birleşmeli derdi. Biz de o hassasiyetle çalışıyoruz” diyor. Kapılar en az 300 parçadan oluşuyor ve bin 500 parçaya kadar gidiyor. Atölyede bir yılda en çok 30 tane bu kapılardan üretilebiliyor. Samart Atölyesi’nden çıkan kapılar istendiğinde tek tek parçalarına ayrılıp yeniden takılabiliyor. Tüfekçi bunun kapıların ömrünü 700 yıla kadar uzatabileceğini söylüyor. “Yeter ki kurtlanmasın, darbe yemesin. Her 50 ya da 100 yılda bir silah gibi parçalara ayrılıp temizlenip bakımı yapılıp yeniden birleştirilip kullanılabilir” diyor ve iddia ediyor: “Dünyanın şimdiye kadar biz hariç hiçbir yerinde, tutkal kullanılmamış, sadece geçme tekniğiyle yapılmış bir kapı yoktur!” En son Kıbrıs’taki Türk Büyükelçiliği’ne 400 kilo ağırlığında, kurşun geçirmez bir kapı yapmış Tüfekçi. “Şimdiye kadar hiçbir kapıyı tutturamamışlar. Dışarısı aşırı sıcak, içerisi klimalı olduğundan ahşap dönmüş hep. Ama biz özel bir geçme tekniğiyle bu problemi çözdük” diyor.